.

VAZİFE ŞUURU

.

Hava sıcak mı sıcak. Ağaçlarda yaprak kıpırdamıyor. İftara daha çok var. Bu boşluğu değerlendirip kalemi elime almaya karar verdim. Bu satırlar Ramazan ayının önemine uygun bir yazı olmalıydı. Nerden başlayayım derken satırlar kaleme dökülmeye başladı bile.

Tavuklar kuluçkaya yatıyor yirmi bir gün sonra, yumurtadan civciv çıkıyor. Bu durumu hemen hemen herkes biliyordur. İlk kuluçka makinası yapmaya karar verildiğinde, mühendisler tavuklardan kopya çekiyorlar. Yumurtalar makinaya konuluyor. Gerekli ısı ortamı da sağlanıyor. Ama; yumurtadan civciv çıkmıyor. Yapılan bütün denemeler boşa çıkıyor.

Mühendisler yeniden tavuğu gözlemlemeye başlıyorlar. Gözlem sonunda, tavukların ilk gün ve son gün hariç yumurtayı her gün çevirdiklerini fark ediyorlar. Mühendislerde makinadaki yumurtaları, ilk gün ve son gün hariç çeviriyorlar. Ve yumurtalardan civciv çıkıyor. Yaptıkları araştırma ve testler sonucunda, yumurtanın altına protein biriktiğini bu proteinin civcive eşit olarak verilmesi için yumurtanın mutlaka çevrilmesi sonucuna ulaşıyorlar. Önemsemediğimiz bu tavuklar bütün bunları hangi kimya laboratuarında öğrendi dersiniz.

Ona; bir vazife verilmiş. Bu vazifeyi dünya durdukça yerine getirmeye devam edecekler.

Meyve ağaçları, sebzeler, hayvanlar ve daha bir çok canlı, vazifelerini yapmaktan vazgeçerseler neler olurdu… Hiç düşündük mü acaba…Sebzeler dese ki; biz artık sebze vermeyeceğiz…Vaz geçtik..Meyveler dese ki, biz artık sadece domates vereceğiz. Başka bir şey vermeyeceğiz deseler…Hayvanlarda bu kervana katılıp, bizde süt vermeyeceğiz deseler... Bu örnekler uzayıp gider…

Hiç öyle şey olur mu dediğinizi duyar gibiyim. Evet, gerçekte de böyle bir şey olamaz. Zira onların bir vazifesi var. Onlar hiçbir zaman kendilerine verilen bu vazifeden asla vaz geçemezler.

Kırmamak, dökmemek, çalmamak, aldatmamak, insan olmanın gereklerine getirmek…Bunlarda insan olmanın vazife şuuru. Burada sayamayacağımız kadar pek çok düsturu yerine getirmemek, ırmağı tersine akıtmaya çalışmakda, vazife şuursuzluğu olsa gerek.

Bir salı günüydü...

Yoğun bir iş temposunun ardından eve varmak ne güzel. Oturduğu yerde sızlanmalarını dindirmek için ayaklarını yüksekçe bir yere uzattı. Gözlerini yumdu. Düşünmemeye çalıştı. “Akşam Namazını Kılmamıştı' ama çok yorgundu... bir kaç bahane sıraladı. 'Bu sene sınavlar var. Gece yarılarına kadar ders çalışıyorum. Üniversiteli olunca yepyeni bir pazartesiyle yeni bir hayata başlayacağım.

Bir salı günüydü...

Koşuşturmacalı bir günden sonra kendini eve zor atmıştı. Çok yorgun ve uykusuzdu.'üff...ne tempo ama! Okulu kazanmakla bitmiyormuş iş. Başını yastığa koydu. Eskisi kadar inatçı olmasa da o ses konuşmaya başladı: 'Namaz'

-ooooo bu yorgunlukla lavobaya git, abdest al, bi de soğuk su cabası...sıcacık battaniyeme sarılıp yatmak varken..Eline mesleğini bir alsın, başlayacaktı. Hele Pazartesi bir gelse...

Bir salı günüydü...

Çocuğunun ateşini kontrol etti. Tam uykuya dalıyordu ki sabah ezanının sesi geldi kulağına.

- Çok yorgunum. Çocuk sabaha kadar uyutmadı. Çocuklarla olmuyor. Hele hayırlısıyla büyüsünler..

- Ah o pazartesi bir gelse...Başlayacaktı Namaza...

Yine bir salı günüydü. Bugün resmi tatil. Tv açtı ve oturdu. İçindeki güçsüzleşmiş ses 'namaz. dedi..' 'Hangi gün 5 vakit kılıyorum ki. Hep yarım yamalak. Ne anlamı var böyle. Emekli olayım başlayacağım namaza' Ah o pazartesi bir gelse...

- oh be dedi 'Allah vere de resmi tatiller hep hafta içine gelse...' eline takvimi aldı. Karıştırmaya başladı... '23 nisan salı, 29 ekim salı, 19 mayıs salı, ramazan bayramı salı, kurban bayramı salı... Keyiflendi. Şöyle bir baktı takvime '1 ocak salı, 2 ocak salı, 3 ocak salı, mart salı, nisan salı, mayıs salı' bir gariplik vardı galiba...demeye kalmadan uykuya yenik düştü.

Günlerin, ayların onun için sadece salı günlerinden ibaret olduğunu anlayamadı. Pazartesi hiç gelmeyecekti... Bu uyku muydu rüyamıydu? Kıpırdamak istedi, kıpırdayamadı. Sonra gözlerini açmaya çalıştı. Nasıl olabilirdi bu. Kendisini izliyordu. Ama; konuşamıyordu. Bir kişi bir tasla yarı çıplak bedenine su döküyordu. Dost arkadaş toplanmış ağlaşıyorlardı.

Yine bir salı günüydü... ölmüştü...


HEMEN ARA