Can bedene, tohum tarlaya, meyve ağaca, Dost Dostuna emanet…
Bir insanı herhangi biri kırabilir, aldatabilir, maddi kayıplara uğratabilir, hiç beklemediği sözleri duyabilir, ama bir tek en çok sevdiği
kişi, acıtabilirmiş insanın yüreğini.
Tutulmayan sözler, iade edilmeyen emanetler, sır olarak saklanması gerekenler tarumar olup, belki pek yakından takip ediyordur bizi.
Göremiyoruzdur burnumuzun dibini. Elin gözündeki çöpü görürde kendi gözümüzdeki göremeyiz merteği.
Aracı park ederken veya ara sokaklardan geçerken, duran araca sürtmek veya vurmak Şehirde çok sık rastladığımız bir durumdur.
Hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam ederiz. Kızdığımız bir kişinin bahçesindeki meyve ağaçlarını kesmek veya söküp atmak ise; Köylerde çok sık rastladığımız bir
durumdur.
Aradan zaman geçip aklın başına geldiğinde zarar verdiğin aracın sahibini ara ki bulasın. Kestiğin fidanların sahibine ömür boyu cesaret
edip, verdiğin zararı ve ziyanı asla anlatamazsın. O, seninle ahirete büyük bir kambur olarak gidecektir.
Şair Diyor ki; Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmakmış pişman olmak.
İki arkadaş konuşurken; biri diğerine sorar.
- Birader, en son ki işimden tereyağından kıl çeker gibi iyi hasılat kaldırdım. Sen ekonomistsin. Parayla nereye yatırım yapayım. Dövizemi,
Altınamı.
- Bence; kaldırdığın parayla değil de hak ettiğin kadarıyla ve yaşantınla toprağın altına yatırım yap.
Ne diyelim… Anlayana..
Pişman olacağın hiçbir işi yapma, yaptığın hiçbir işten de asla pişmanlık duyma.
Doğruluk ve dürüstlük asla saflık olmadığı gibi, “Vur eline ekmeğini al” mizacına sahip olmak da hakkını gasp ettirmek değildir.
Yeri geldiğinde hakkımızı müdafaa etmemek, yalancı dostluklara verilen en büyük pirimdir.
Bir kişi arkadaşından bir ay sonra geriye ödemek sözüyle bir miktar borç alır. Aradan üç ay geçer. Ama; sözün sahibinin sözünde
durmak gibi bir niyeti de yoktur. Nerdeyse her gün görüştüğü arkadaşına olup söyleyemez. Ayıp olur diye düşünür. Verdiği emanete de acilen ihtiyacı vardır.
Bardak son damlayla artık taşmıştır. Ne yapacağım diye kara kara düşünürken, ihtiyar bilge bir kişi yanına yaklaşır.
- Ne oldu evlat Gemiler mi battı ?
- Yok dede. Bir şey yok der.
Bilge kişi;
- Söyle evlat söyle. Derdini söylemeyen derman bulamaz. Gayri ihtiyari, Bilge kişiye durumu özetler.
Bilge kişi;
- Bumu problem evlat. Sana emaneti iade etmeyen kişi utanmıyorsa, sen de istemekten utanma evlat der.
Tecrübe; hayatta yenilen kazıkların bileşkesiymiş.
İnsanın kendisini kandırması yaşantımızda çok karşılaşılan bir durumdur. Yaşantının doğru düsturlarını kendimize göre esneklik
kazandırırız. Doğruları farkına varmadan tersine döndeririz. İşimize gelmeyen her şeye bir kılıf uydururuz.
O, bana şöyle yapmıştı. Ben de onun için yaptım, o benden çalmıştı bende onun için çaldım. O, aldığını vermedi,
bende hakkımı gizlice aldım…. Sözler ve örnekler uzar gider.
Böyle mutlu etmeye çalışırız kendimizi. Gerçekleri Sakladıkça birikir, bünyemiz dayanamaz hale gelir işte.
Kendimize oynadığımız oyunun son perdesidir bu. Bir süre sonra insan kendine bile güvenemez. Zira; Kendisi tanıdığı en büyük yalancı,
en büyük hiyanetçi olmuştur. Her şey bitince anlarız kendinizi kandırdığınızı.
Atalarımız ne Güzel Söylemiş; Kork Allah'tan korkmayandan….