.

MAZİYİ YAŞAMAK

.

Kıymetler elden gidince farkına varılırmış. Ne köyden kopabiliyoruz,nede orada yaşayabiliyoruz. Benim gibi memleketimin dört bir yanında görev yapan dostlar bu satırları daha iyi anlayacaktır. En büyük hasretim,bazar gediğinden aşağıya sallanınca köyümün üstten kuş bakışı duruşuna, yeşilliğine, göğe yükselen minarelerine uzun uzun bakıp, çocuklarıma ”heeeyt işte benim köyüm” diye nara atmaktır.

Ben aslında neyi arıyorum biliyormusunuz. siteye yazı gönderen diğer dostlar gibi çocukluğumu ve anılarımı yeniden yaşamayı. Ortaokulda İngilizce hocası, İzzet Tee (Çay) vardı. Ayakkabılarını çıkarır, başının altına koyar ve çimlere uzanıp uzaklara dalardı. Ve bize derdiki”şimdi sizler gibi çocuk olsam ve eski okuduğum sıralarıma ve çocukluğuma dönsem” derdide ben içimden, ”delimi ne, ne güzel öğretmen olmuşsun"diye İzzet tee’nin bu duygularına anlam veremezdim.Bu duyguları yıllar önce anladık ama, aynı kervanda şimdi bizlerde ilerliyoruz.

Ne akıldı bilemiyorum.Kum derede gece 12 ye kadar can dostum şekirlerin Mahmut (Mahmut ARSLAN )la tuğladan arabamızla kumda araba sürerdik.İlginç olanı hem karanlıktan korkar hemde taş tuğlamızla kum dereyi dolanır dururduk.Kum derede gece yarısı neden arabacılık oynadığımızın cevabını yıllardır bulabilmiş değilim.

Dereye çıkınca kimler yokki, abim Sarı Yusuf, Gara Gazinin Üsüün ve Hasan, Ömer,Fazlı ve karabıçak Adem Uysal,Cin Üsüünün Memed, Kelik dudunun Adem, Terzi Ahmedin Sinan ve daha pek çok çocuk.Bu kadar çocuk olurda oyun olmazmı,Bitti oynayacağız.Hasan abi bizi kandırır ve ebe yapar sonrada başlar saklandığı yerden bağırmaya"araaa, araaaa saçlarını taaraa”. Siz hiç geceleyin yağmur duasına(Çocuk tabiriyle gökten gökten oynamaya) çıktınızmı. Mutlaka çıkmışsınız dır.

En delimiz bir halburu başına alır. alır.Halburun içine yüzellik,kurbağa ve ekmek koyar sonrada ev ev dolaşır ve başlardık hep beraber koro halinde ”gökten gökten indirenler, gökten yağmur gönderenler,size zahmet yarabbii, bize rahmet yarabbii, Amin”. Evden çıkan kişi, bir bakır suyu halburun içine boşaltır; halburun altındaki sırılsıklam ıslanırdı. Evden bize ekmek, para veya yumurta verirlerdi.Gecenin sonunda topladıklarımızı aramızda pay ederdik.

Dabancanın gölünde Rahmetli Nazim dayıya yakalanıp elbiselerini ona kaptırıp çıplak olarak hem kaçıp hemde ona yalvarışlarımızı unutmak mümükün mü Ders çalışmaya veya camiye kur’an öğrenmeye diye gece evden çıkıp, elimize birkaç defter kitap alıp Sinemacı memed abinin sinemasında yakalanıp babasından dayak yemeyen yoktur herhalde. Sinemanın dayanılmaz cazibesi karşında o dayağı da yerdik, sinemayada giderdik.

Komşumuz olan Rahmetli Terzi Ahmet, Sinan abiyi ayaklarından evin cereklerine asar ve kayişle döverdi. Sinan abi "babacuğum bi daha yapmıcam " diye bağırarak ağlardı. Bu manzara yıllar geçse de hala hafızamdan silinmedi.

Birde Saminin Osmanın samanlığının altı vardı. Burasıda bizim diğer oyun pistimizdi. Kumdere oyuncularını sayıpta samanlığın altı kulübünün oyuncularını saymasak olurmu. Çakır Ali, Çeşni Osman, Hacıalin Bekir Kelikçilerin Hüseyin, Hayrettin ve Bedir, Terzilerin Bünyamin, Cehiyenin İsmailin Azim ve Kuşet, Cambazın Ali ve İlyas, Sarımağazaların Adem ve Memet….... Çelik Çomakmı istersin, codi, emeni, totik çevirmek veya enek oynamak mı.

Patlamış topla futbol oynamak en büyük hevesimizdi. Ama terzilerin bahçeye top gidince Zeynep hala topumuzu keserdi. Ona topumuzu kestirmeden almak için girdiğim bahçede kaç kere yakalandım hatırlamıyorum. Bahçeye düşen topu kesicilerin başındaki elfide halayıda unutmayalım.

Samanlığın altının en güzel yanı, Kürt Hayri dede (Tufan YILDIRIM ’ın dedesi)akşam namazından sonra cebinden çıkardığı bademleri “mırık,mırık” diye havaya serper, bizlerde bademleri kapmak için,toza toprağa aldırmadan yerlere atlardık.

Çocukluğumun bayramlarında mutlaka bir moturun ramuğuna binip Zudaya veya Mülmüküne maça gitmek Allahın emri gibiydi. Biz abilerimizi seyreder, tezahuratta bulunurduk. Fakat o maçların hiç normal bittiğini hatırlamıyorum. Kesin kavga çıkar maç yarıda kalırdı. Geldiğimiz gibi, gerisin geri köye dönerdik.

Bir keresinde Mülkmüküne yine maça gittik. Köyde maç yapacak kimse yok. Topçuları tarlalardan topladık. Aradan bir kaç saat geçti ama maçımızıda yaptık. Yıllar varki kaç bayramdır köyde olamadım. Acaba yine bu tip ilginç maçlar yapılıyor mu. Seyirci olarak yine toprak sahanın kenarında yerimi almayı çok özledim.

Bayramlarda şeker toplamak en büyük hevesimizdi. Gittiğimiz evlerde genelde bana ”Sizin tikanınız var” diye bana şeker vermezlerdi. Esasında doğru söylüyorlardı. Ama ben dükkandaki torba torba şekeri değil, ev e v dolaşıp topladığım bir avuç şekeri seviyordum.

Ortaokul müdürümüz Ahmet ARICI, bize zorla fidan diktirirdi. Çarşamba günü öğleden sonra okulun bahçesinde, tepelerde ve barajda fidan dikmekten illalah etmiştik. Şimdi diktiğimiz fidanlar kocaman kocaman ağaç olmuş. Ben her yıl köyüme Allah izin verirse gelirim. Ama aradıklarımı hala bulabilmiş değilim. Bulan varsa banada söylesin.


HEMEN ARA